21 Temmuz 2013 Pazar

Yunanistan : Başka Bir Hayat Başka Bir Dünya

Bundan yaklaşık olarak bir ay önce Yunanistan' a yapacağım tur öncesi kafamdaki Yunanistan algısı ile şimdiki Yunanistan algısı çok farklı. Gitmeden önce her ne kadar şövenist bir insan olmasam da ilkokuldan itibaren  bir numaralı tarihi düşmanımız olarak öğretilen bir ülkeyi ziyaret edeceğimden birtakım kuşkular içerisindeydim. Üstüne üstelik tarihlerinin en büyük ekonomik krizlerinin devam ettiği bir dönemde. Acaba Türkçe konuşmam Atina sokaklarında sıkıntı yaratacak mıydı? Kaba Yunan erkekleri güzel Yunan kızlarına bakmama bozulup beni kovalayacaklar mıydı? Gerçekten kafamda hep bu sorularla Selanik' e doğru yol aldığımda beni şaşırtan ilk bilgileri yirmi yıl Yunanistanda yaşayan ve halihazırda turların yoğunluğu nedeni ile yılın büyük bir bölümünü bu ülkede geçiren rehberimiz verecekti. Bizlere koskaca ülkede sadece ama sadece bir Avm olduğunu söylemesi küçük bir şok yarattı hepimizin üzerinde. Tam da Gezi olayları hala etkisini devam ettirirken ülkemde. Hem de Avrupa yakasında oturan ve yeşile hasret, Avmlerden nefret eden biri olarak bunu duymak beni de daha da şaşırttı. Ama bu henüz başlangıçtı. Ardından ülkenin tüm nüfusunun 11 milyon olduğunu söylemesi büyük bir kahkaka patlatmama neden oldu. Ne de olsa 15 milyonluk bir şehirde yaşıyordum. Her sabah işe giderken insanları ekarte etmeye çalışırken daha mesai başlamadan yorulan da bendim.



Selanik' e girdikten sonra ilk dikkatimi çeken evlerin tamamına yakının iki üç katlı ve beyaz renkli olmasa idi. Kordona ulaştığımda ise sahil boyunun tamamen boş bırakılıp çay bahçeleri ile doldurulmaması ve denizin temizliği karşısında içim cız etti. Sahilin karşısına geçip cafelerin olduğu yere geçtiğimde ise bir anda kendimi cennette sandım. Yanımdan bir erkek geçiyorsa beş kız geçiyordu. Hemen hepsi birbirinden güzel olan bu kızlar olabildiğince sade, makyajdan uzak ve formda idiler.Üstüne üstelik onlara baktığımda da kendilerini bir anda Adriana Lima sanmak ve başlarını çevirmek bir yana hafiften tebessüm ediyorlardı. Sigara tüketimleri oldukça azdı. Yerler de izmarite rastlamadım. İnsanlar olabildiğince saygılı ve güleryüzlü idi. Atatürk'ün doğduğu evde fotoğraf çektim. Burda hemen yanıbaşımızda bir cafede oturan gençler bırakın laf atmayı bize gülümseyerek baktılar. Açıkçası yavaştan mahçup olmaya başlıyordum. Bir başka ilgimi çeken nokta da başta gençler olmak üzere bütün toplumun bizdeki gibi cep telefonu takıntısı olmaması idi. Çay bahçelerinde ve cafelerde otururken resim çekip facebookta paylaşmak gibi bir dertleri de yoktu.Ya da laptoplarını alıpta gelmemişlerdi.Güzelce sohbet ediyorlardı. Bu manzara ziyaret ettiğim diğer şehirlerde de geçerliydi. Başkent Atina da bile. Yani hayatı facebook ve twitterdan ibaret görmüyorlardı. Avrupanın göbeğinde bir o kadar modern iken bir yandan da ruhlarını teknolojiye teslim etmemişlerdi Yunan komşularımız. Caddelerde farklı muhitlerde dolaşmamıza rağmen beş gün boyunca lüks otomobillere rastlamadık. Klakson seslerine de. Ya da bağıra çağıra cep telefonu ile konuşan insanlara.


Turun ikinci gününden itibaren ülkeye alışmaya başladım . Çekingenliğimi üstümden atıp yemek yediğim yerde çalışan gençlerle kısa sohbetler yaptım. Ülkelerini övdüm. Türk olmamdan kaynaklı herhangi bir olumsuz reaksiyon almak bir yana tam tersine pozitif paylaşımlarda bulundum. Hatta bir tanesini de İstanbulu çok merak ettiğinden ülkemize davet ettim. Kaldığım beş gün boyunca Yunanistanda Selanik, Atina, Kalambaka ve Kavalayı görme şansım oldu. Bütün bu şehirlerde dikkatimi çeken ve ülkemde arar olduğum temel bir diğer nokta da havanın temizliği idi. Gerek binaların yüksek olmaması gerek bilinçsiz bir sanayi ve ulaşım politikasının olmaması bu durumun bir numaralı nedeni idi.



İstanbula döndüğümüde tadına doyamadağım Kavala kurabiyesi , İstanbula davet ederken öptüğüm güzel Yunan kızının kızarmış yanakları, Acropolisten görünen muhteşem Atina manzarası ve birbütün olarak güzel Yunanistan algısı beni giderken sahip olduğumdan algıdan tamamen uzaklaştırmıştı. Belki de bana da iyi bir ders olmuştu bu önyargıdan uzak durma adına. Ama ilerleyen günlerde İstanbul'un gürültüsü , kaosu, düzensizliği yeniden beni içine çekmeye başlayınca bu sefer başka bir ruh haline büründüm. Buruklaştım ve sormaya başladım benim ülkem neden böyle. Tam bunu sorarken ışıklarda duruyordum. Yanımdan geçen bir arabanın şöförü sigara paketini camdan ayağıma fırlattı. Evet dedim kendime. Rüya sona erdi. Gerçek hayata hoşgeldim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder